Kategoriler
Genel

Gözlük mü?

Teknolojinin yazılımsal ya da donanımsal olarak, hayal kurmaya elverişli olduğu günlerden beridir, körlük için yardımcı gözlükler ortaya koyan yüzlerce proje okundu. Siz de bir tanesini okudunuz mu? Belki de bir tanesinin denemesine katıldınız.
Bu satırlar bir kullanıcı deneyimi araştırmacısının gözünden gözlük meselesini, temelini, handikaplarını ve geliştirme süreçlerini incelemek; sonra bu satırları okuyan birileri olursa, geliştirme süreçlerinin daha anlamlı noktalara itilmesini sağlamak için hazırlandı.
Süper gözlük projelerinin başarısız olduğunu düşünüyorsanız, lütfen bu makaleyi okumaya devam edin. Sorunu ve çözümü bir görme engelli kullanıcı deneyimi araştırmacısı tarafından inceleyeceksiniz.

İnsan beyni, sorunları ve çözümleri genelde mevcut algıların yokluğunu tamamlayarak çözmeye meyillidir. Görme ile ilgili bir sorun varsa, süper gözlük, işitme ile ilgili bir sorun varsa, NANO kulaklık gibi çözümler; insan vücudunda, görme ve işitme tarafından oluşan boşlukların, ancak bu algıyı süper güçlendirilmiş bir biçimde geri koyarak çözülebileceğine yönelik düşünce kaynaklıdır. Gözlük projeleri, süper görme yeteneğine güvenilen kameralar ile donatıldı ki, görülenleri hiç sıkılmayacak bir yazılım ile kullanıcıya aktarabilmek mümkün olsun.
Bu düşünce yanlış değil. İnsan vücudunun tüm algılayıcıları, vücudun mekanik hareket sınırlarına göre yerleşmiştir. Gözler, konumu ve şekli itibarıyla, düzgün bir duruş esnasında, yuvarlak şekli ile görüş alanının tamamını algılamayı sağlar. Kulaklar için de buna benzer bir cümle kurmak mümkündür.
Gözlük projeleri ise, algıyı yerinde güçlendirmekle çözülen sorunlar merkez alınarak geliştirildi. Miyopi gibi sorunlar için doğal göz merceğinin becerilerine yardım edilerek açıklar kapatabiliyor. Çalışmayan bir algının yerine o işi görecek bir arkadaş koyup, sohbet edebiliriz. Fikir bence yanlış değil. Şimdiye kadar eleştiriyor gibi görünüyordum ama; asıl amaç, daha önce de dediğim gibi, geliştiricileri doğru tanımlamalar ile doğru noktalara itmektir.
Görme bozuklukları çok farklı şekillerde ortaya çıkar. Ben ışık algısı dahi olmayan bir kör olarak bu projeleri inceleyeceğim.
Şunu söylemeliyim, projeler teknik olarak başarısız olmadılar. Şimdiye kadar prototip olarak ortaya konulan tüm cihazlar, temel fonksiyonları itibarıyla çalışmaya devam ediyor. Sorun bir sürdürülebilirlik sorunu. Eskiden belli başlı işler için, karmaşık yazılım ve dar depolama sınırlarına takılan cihazlar, ergonomik olarakta problemliydiler. Dolayısıyla insanlara sormak, çarpmak ve kaybolmak gibi riskleri göze almak daha kârlıydı. Çok büyük ve ağır olan bu cihazları insanlar yanında taşımak istemedi.
Daha sonrasında aynı cihazlar, pil sıkıntısı çekmeye başladılar. Bir sonraki aşamada, ki bu son geldiğimiz aşama olabilir, o kadar çok fonksiyonu vardı ki, küçücük alanda tuş yığını oluştu. En nihayetinde pil sorunu çözülemedi. Aslında projeler genel anlamda teknik olarak başarılı oldular denilebilir.
Bu cihazları tasarlarken, ergonomi ve kullanım kolaylığı meselesine odaklanmak gereklidir. Önceden tasarlanan cihazların neredeyse tamamı, tüm işleri kendi donanımına özel tasarlanmış olan yazılımlarda çözüyordu. Örneğim başka bir akıllı gözlük platformuna aktarmak mümkün olmadığı gibi, Metin okuma gibi fonksiyonlar telefon gibi diğer mobil cihazlara aktarılmalıydı ve sürdürülebilirlik böyle sağlanmalıydı. Sürdürülebilirlik ve güncellenebilirlik kaygılarını da resmi olarak yok etmeniz ve bunu fiilen uygulamanız gerekir.
Renk algılama modu aslen hiç görmeyen biri için gereksizdir. Algılamadığınız şeyi, sadece teorik olarak bilirsiniz ve güncel bir uyum yakalamak, sadece teori ile her zaman mümkün değildir. Bir nesne tanıma modunda, o nesnenin niteleyicileri arasında rengi bilmek istersiniz; ama gerçekten uyumlu olduğunu ne kadar net algılayabilirsiniz ki? En azından doğrudan algılamak diyelim.
Diğer bir sorun ise doğru bakış sorunudur. İşitme duyusunu daha verimli olarak kullanma eğiliminden olsa gerek, ortama doğru boynunu uzatma yöntemi, kulakları biraz daha seslere itmek için kullanılır. Bu sayede daha uzaktaki sesleri algılayabiliriz. Kamera merceğini dikey tutmak ile aynı etkiye sahiptir.
Bu esna da doğru bakış bozulur. Bu durum gözlük projelerinin çıkış noktasına ters düşmek anlamına gelir. İnsanlara bunun için doğru bakmayı öğretmelisiniz; ancak bu sayede olası nesne kaçırmalarını engelleyebilirsiniz.
Görme algısının halletmesi gereken işlevleri yerine getiremediği için oluşan görsel algı boşluğunun, dolaylı olarak çözülmesi ne ortaya çıkarır?
Renk algılama modu, gerçekten hızlıca harekete geçmeyi sağlar mı?
Bir düğmeye basarak modların arasında geçmek, çözülmesi gereken sorunları gerçekten zamanında çözebilir mi?
Kişi tanıma, yazı okuma, nesne algılama, sonar tipi yönlendirmeler gibi vizyonel çerçevede algılanan verileri, bir kullanıcıya ne kadar zamanda sunabilirsiniz?

Çok önemli! Kullanıcı duyduğu veriler ile görsel algının hayatı yönettiği bir dünya da yaşıyor. Onun bu dünyada doğru zamanda hareket etmesini sağlamalısınız.
Kullanıcı zamanında hareket edemezse, bu sorun gerçekten çözülemez. Projenizin başarıya ulaşması, ne kadar hızlı zamanda sonuç verdiği ve harekete geçmeyi mümkün kıldığına bağlıdır.
Renk algısı ile ilgili güncel bir noktaya değinmeliyim. Geçenlerde bir olay yaşandı. Arkadaşım, marka takıntısı yüksek bir insandır. Bilirsiniz Apple cihazları beyaz aksesuarlar ile gelir. Nihayetinde arkadaşım iyi bir kulaklığın beyaz olması gerektiğine odaklanmış biridir. Kendi kulaklığı bozulunca bir Sony kulaklık aldı ve bu kulaklık siyahtı. Ek olarak başka bir cihazın içerisinde gelen kulaklığı yedek olarak aldı. Bir yere gitmesi gerekiyordu, bunun için etrafındakilere yeni kulaklığı sormak için sürekli beyaz kulaklık diye sordu.
Ben onu incelediğimde şunu gördüm, algılayamadığınız sürece herşey doğrudan değil, dolaylıdır.
Bir görme engelli neden ekran okuyucuyu hızlı konuşturur? Yavaş konuşması aynı zamanda dinledikten sonra yavaş hareket etmek anlamına gelir.
Peki, neden navigasyon uygulamalarını çok kullanmayız? Aslında her an önümüzde açık olduğunda kullanırız, belkide hayat düzenimiz içinde yer alabilsin diye, onları ana ekrana alırız. Genelde öne almadığınız uygulamalar için pratik çözümler bulur, örneğin gideceğiniz yere hızlıca ulaşabilmek amacıyla adres sormayı tercih edebilirsiniz. Adres sorduğunuzda hödüklere denk gelirseniz, bu size navigasyon uygulamalarını sevdirir; ama genel olarak durum budur. Hızlıca kullanamıyorsanız, acil durumda kullanmazsınız.
Kullanıcı için elinin altında olması önemlidir, sezgisellik önemlidir, daha kitapçığı okumadan yolu bulabilmek önemlidir.
Karmaşık gözlük panelleri, iç içe geçmiş araba konsolları, yeterince uyarı veremeyen baston başlıkları, anlamsız ses grafikleri gerçekten işe yarar mı?
Kullanıcı bunları sevmez. Sadece işi bilen kullanıcılar ise, gerçekten kâr getiren satış değerlerini engeller. Dokunmatik telefonların, tuşlu telefonlara göre neden daha hızlı yayıldığını bu satırdan anlayabilirsiniz. Basit, hızlı ve sezgisel. Fazladan bir kontrolü kaldırmak, bir grup kullanıcıyı getirir.
Lütfen dikkat, kullanıcıyı dinleyin, onunla ilerleyin, onlarla karar verin.
Gözlük mü, bunu okuyun öyle devam edin.

“Gözlük mü?” için 2 yanıt

bu tip projeler yapay zeka tam isabet edene kadar hep başarısız olacak. sebebi benim açımdan basit. körcül, erişilebilir bir kullanıcı deneyiminin arkaik bazı temelleri var çünkü.
birincisi, ekran okuyucu merkezli erişilebilirlik çözümleri ortalama ilgileri olan bir körü farkında olmadan tutarlı ama katı bir deneyime sürer(jesture meseleleri ayrı konuşulmalı). ne demek istiyorum? ben yirmi küsür yıldır toplasan 30 40 kez ekran çözünürlüğü ayarlamışımdır. onun da yarısı, gören eş dostla bir şeyler yapma maksatlıdır. bir kör ömrü boyunca ekran görmez de, on binlerce kez uygulama nesnesi tetikler. yani, ekran okuyucuların görsel algıyı işitsel algıyla telafi ettiği bile söylenemez; çok daha soyut, sınıflardan ve nesnelerden oluşan bir kullanıcı deneyimi. bu kullanıcı deneyiminde de senaryo ve etkileşim katıdır ve biraz da izoledir. yani şöyle düşünün, bir onay kutusunun durumunu değiştirirken “tık tık” ses duymak ister misiniz? eğer yukarıda söylediğim şeyler geneli de bir biçimde kapsıyorsa cevabınız hayır olacaktır. fakat biz biliyoruz ki göze hitap eden kullanıcı deneyimi bu tip atraksiyonlardan oluşuyor. hatta adı var: skeuomorphism. gerçeğin kurgudan daha acaip olması gibi, kullanıcı deneyimini gerçek hayata yaklaştıran tasarım kararları en azından bende güçlü bir yabancılaşmaya sebep oluyor. kısaca şunu denek istiyorum, bir kör farkında olarak veya olmayarak ui’nin sahteliğini erken anlıyor. fakat ek olarak ui ile başkalarına göre daha barışık da oluyor, çünkü bu inorganikliğin getirdiği tutarlılık ve soyutluk işine yarıyor”daha önce oldu, yine olacak!” diyebiliyor. yani sizin üzerinde durduğunuz zaman parametresine ek olarak, aynı koşullarda tutarlı olarak aynı sonucu veren bir deneyim gerekiyor. karşımdaki nesnenin sandalye olduğunu bilmekten daha önemli olan şey, onu gördüğümde hep sandalye sanıyor olmamdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir