Dokunduğumuza mı inanalım; yoksa gördüğümüze mi?
Her ne olursa olsun, bir sıcak dokunuş hiçbir bakışın yerini tutmaz; aynı şekilde kim istemez ki karar vermeden önce eline almayı? Öyleyse dokunmanın büyülü iletişimine hoş geldiniz. Mesajlarımıza dokunun, çünkü onlar size, dokunsal bir 3 boyutun kapılarını açmayı istiyorlar. Ben Olcay Aşçı, hayatımın kendi fikir ve algılarımı yönetmeye başladığı andan itibaren dokunurum. Belki birçok insanın önemsemediği ayrıntılarda, bir kompozisyonu okuyorum desem?
Bastığım yerin dokusu, elbisenin hissi, ürünün sıcaklığı, camın akıcılığı birçok görme engellinin aşina olduğu kavramlardır. Herkes dokunur; ama bazen hiç fark ettiniz mi, birçok insan dokunarak verilen mesajın farkında olmaz? Bir deneyimin en büyük parçası, şekillendirmenin en büyük adımı dokunarak başlar. Şanslı bir tesadüf sonucu tanıştığım hocam Doç. Dr. Funda Altın ile birlikte bir seramik sergisi açmaya karar verdiğimiz andan itibaren gören ve görmeyen dünyalarımız üzerine birbirimizle deneyimlerimizi paylaştık. Öğreten ile öğrenenin sık sık yer değiştirdiği bu süreçte, farklı dünyalar ve yaşantılar üzerine aslında ne kadar az şey bildiğimizi keşfettik. Ancak önemle üzerinde durduğumuz nokta, yapmak istediğimizin asla bir sosyal sorumluluk projesi olmadığı idi. Çünkü bu deneyimde kimse kimseye üstün değildi, kimsenin derdi toplumun bir kesimini parmağıyla işaret etmek, başardıklarını bir lütuf olarak yansıtmak da değildi. Önemli olan ikimizin de süreçten keyif alması, eğlenmesi, keşfetmesi, öğrenmesi ve bu sürece ilgi duyabilecek kişiler ile eserlerimizi paylaşmaktı. Bu aşamadan sonraki planımız ise ortak çalışmalarımızı geliştirmek, yaptıklarımıza tanık olanların da değerli görüşleri ile yeni ufuklara yelken açmaktır. 5-9 Kasım 2017 tarihleri arasında Ordu Kültür Sanat Merkezi’nde izleyiciler ile buluşacak olan ‘El Yordamıyla’ adlı sergimize hepinizi davet ediyoruz. İşte o zaman hep beraber düşünürüz, gördüğümüze mi inanalım; yoksa dokunduğumuza mı?
Benim gözümden sergiye giden yol |Olcay Aşçı
Funda hocam ile Ordu’daki bir sınavda bulunduğum sınıfta görevli olması vesilesiyle tanıştık. Sınav sonrası yaptığımız konuşmalar esnasında, 3 boyutlu sanat ve objelere ilgi duyduğumdan bahsettim. İlerleyen zamanlarda bu konu üzerine telefonda görüşmeye ve düşüncelerimizi paylaşmaya başladık. Çok sık bir araya gelemesek de aklımızda insanlara 3 boyutlu objeler aracılılığıyla dokunmaya yönelik eleştirel mesajlar verebilme fikirleri uçuşuyordu. İnsanlara görsellikten farklı, benim yıllardır yaptığım gibi dokunarak algılayabilecekleri bir sergi aracılığıyla ulaşmak oldukça heyecan verici bir fikirdi. Gene bir sınav vesilesiyle ikinci buluşmamızı gerçekleştirdik. Hocam bana üniversitedeki atölyesinde ilk olarak iki farklı kil türünü tanıttı ve ayrıca atölyesinde inanılmaz sayıda da kil çeşidi vardı. Benim ilk defa bunları yakından tanımam ve onlarla yapılabileceklerimi görmek çok heyecan vericiydi. Hele bir de hocamın yaptığı, cam gibi kaygan pürüzsüz, seramikten bir el maketine dokunduğumda, kafamda sayısız fikir belirmeye başladı.
Bu maketten sonra, çizgiler ile belirlenip, renklendirilen soyutluk kavramını, 3 boyutlu objeler üzerinde dokular ile ifade edebileceğim bir arayış belirdi kafamda. Dokunmak algının çok önemli bir parçasıdır değil mi? Bu bir görme engelli için daha da büyük bir dilimi ifade eder
Akkuş belediyesinin çok önemli katkıları sayesinde hocam ile ilk tanışmamızın ardından tekrar tekrar bir araya gelebildik ve karşılıklı öğrenme alanımızı mümkün olduğunca geniş tutabildik. Bu sürecin açıklaması; bir görsel dünyanın dokunmaya aktarılışı olabilirdi; ama en önemlisi dokunmanın hâkim olmasıydı. Daha sonraki buluşmalarımızda, Funda hocam ile bir dizi seramik şekillendirme temel eğitimi ve kavramlar üzerinde durduk. İlk başta ayakları üzerinde durmaya çalışan objeler denedim; daha sonra ise fikirlerim daha özgür olarak şekillere aktarılmaya başladı. Materyal ile tanışma aşamalarında zorlandığım doğrudur; ama bu süreci elimden geldiği kadar hızlı atlatmaya çalıştım. Tek eksiğim, planlı bir geliştirme süreci kurgulayamayışım ve bir an önce sonuca ulaşma heyecanımdır. Kendi adıma standart bir şeyler ortaya koyma alışkanlığını yenmekte zorlansam da, tamamen soyut bir dünyanın yansıması olan bu işlerde, fikirlerimin özgürce dışarıya çıkması, aklıma geldiği anda yaptığım işlerin beni tatmin etmesini sağladı. Böylece benim 3 boyutlu hayal dünyamı objelere aktardığım eserler ortaya çıktı.
Buluşmalarımızda, hem çalışıp hem de kendi algısal dünyalarımız üzerine tartışırken, ikimiz de ’söz ile gösterme’ konusuna dikkatle eğildik. Özellikle hocamın daha önceki deneyimlerinde, ‘sözle gösterme’nin pek yer almamış olması, yönlendirme sürecinde ikimize de bir öğrenme alanı sağladı diye düşünüyorum. Her ikimiz de, dokunulacak şeylerin ne kadar kısıtlı olduğundan bahsettik ve kendisiyle sanat üzerine yaptığımız kapsamlı sohbetler, kendisinin seramik alanındaki değerli birikimleri ile bir araya gelerek bir eğlenceye dönüştü. Ürettiği işlerin bir de benim tarafımdan yorumlanmasını istemesi, onun görsel algının ötesine geçerek dokunsal öğelere odaklanma sürecine şahit olmak beni hakikaten çok mutlu etti.
Lütfen sergideki tüm işlere dokunun, onları dikkatle inceleyin ve bizim ne aktarmak istediğimizi anlamaya çalışın. Soyut ve somut varlıkları özellikle benim algıladığım şekilde sizlere anlatmaya çalışmak benim açımdan oldukça keyifli ve heyecan vericiydi, umarım siz de aynı heyecanı benimle paylaşırsınız…
Benim hikayem için, “ama bu çok sade” dediyseniz şimdi sıkı durun. Funda hocam benden daha samimi davranmış galiba 🙂
Benim gözümden sergiye giden yol | Funda Altın
Olcay ile Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim sınavları sırasında salon başkanı olarak görev yaptığım ve Olcay’ın sınava girdiği salonda tanıştım. Sorulara verdiği hızlı ve kararlı cevapların yanı sıra kutucuğun içine imzasını atarken gösterdiği maharet çok ilgimi çekmişti. Sınav sonrası Olcay’a bina çıkışı için refakat ederken, sayısız soru ile onu hızlıca tanımaya çalıştım. Bilinçli tavır ve konuşmaları ile dikkat çeken Olcay aynı gün kıyafet seçimlerini de kendisinin yaptığını söylemişti. Aklım karışmıştı, % 100 görme engelli biri bunu nasıl yapabilirdi? Kumaşların dokularına dokunarak, birbirleri ile uyumlu olanları belirleyebildiğini belirtmişti ve benim daha önce hiç düşünmediğim bir ayrıntıya odaklanmış olması beni yeni düşüncelere sevk etmişti. Bir seramik hocası olarak, onun kil ile neler yapabileceğini çok merak etmiştim. Çıkışta, eğer Olcay isterse onunla atölyemde çalışmak istediğimi aktardım. Olcay çok heyecanlanmıştı ve oldukça istekliydi. Çalışmalarımıza başlamadan önce telefon aracılığıyla fikir alışverişinde bulunuyor, seramik alanında ona neler öğretebileceğimi ve hangi noktaya ulaşabileceğimizi tartışıyorduk. Onun esprili hayat görüşü, dinmeyen öğrenme ve keşfetme merakı beni de ivmelendiriyordu. En büyük problemimiz ise Olcay’ın Akkuş’ta benim ise Ordu’da yaşıyor olmamdı, üstelik aylardan Marttı ve Akkuş’ta kar diz boyuydu. Ancak Akkuş Belediye Başkanımız İsa Demirci ve Ordu Vali Yardımcımız Mehmet Erhan Türker’in yürekten destekleri sayesinde Olcay ile Ordu’da bir araya gelerek çalışmaya başlama şansını yakaladık. Üniversitede ders dönemi olması dolayısıyla zaman konusunda çok sıkıntı yaşasak da Olcay’ın heyecanını ve çalışma hevesini biraz olsun dindirebilmek için ona her fırsatta zaman ayırmaya çalıştım. Olcay da büyük bir hızla öğreniyor, kendisine anlatılanları hemen anlıyor ve bir adım ileri giderek kendi fikir ve uygulamalarını geliştirmeye başlıyordu. Sanat ve benzer çalışmalar üzerine yaptığımız uzun konuşmalar sonucu, çalışmaya başlamamız bazen saatler alıyordu, ancak kısa zaman sonra anladık ki aslında bu da sürecin doğal bir parçasıydı ve olması gereken tam da buydu. Böylece ben de kendimi Olcay’ın ‘sesli betimleme’ dünyasında buldum, öğretme tekniklerimi baştan kurgulamam gerekiyordu çünkü her zaman kullandığım ifadeler Olcay’a hitap etmiyordu. Ancak onun sanat, hayat, teknoloji ve bilim konusundaki şaşırtıcı bilgi birikimi ve idrak yeteneği benim öğretme sürecimi tekrar yoğurmamı kolaylaştırıyordu. Kısacası ben ona öğretiyordum, o da bana öğretiyordu…
Atölyedeki saatlerin bize yetmediği konusunda hem fikir olduğumuzda ise Olcay’a bir çuval, yani 25 kg çamur vererek onu mutlu bir şekilde Akkuş’a gönderdiğimi hatırlıyorum. Üstelik artık hem temel şekillendirme yöntemlerini ve aletleri kullanmayı hem de işlerin fırında patlamamaları için ne yapması ve yapmaması gerektiğini öğrenmişti. Ayrıca Facetime’ın da her zaman imdadımıza yetişeceğini biliyorduk. Görüntülü konuşmalarımız sırasında Olcay’ın yaptığı işleri bana göstermek ve benim fikrimi almak için telefonun kamerasını odasının duvarlarında gezdirmesi ve benim ‘hayır sağa, hayır hayır biraz aşağı, Olcay kitaplığın çok güzelmiş!’ haykırışlarım en çok eğlendiğimiz anlar oldu.
Bu süreç içerisinde Olcay’ın işlerine ‘eşlik’ edecek ‘asi’ kuşlar tasarladım. Amorf bedenleri ve tuhaf dokuları, dokunsal dünyada yeni bir keşfe ve yoruma açıklardı. Sonuç şuydu: dokunduğumuza mı inanalım, gördüğümüze mi? Genel kalıpların dışında yer alan varlık ve durumlar gerçek değil midir? Bize kısıtlı özgürlük ve imkânlar sunan küçücük dünyamızda başkalarının özgürlük ve yaşam haklarını ne kadar umursuyoruz? Birbirimizi ne kadar tanıyoruz, tanımaya çalışıyoruz?
Bu serginin başta Olcay olmak üzere, hepimizin algılarını yeniden şekillendireceğini ve hayata yeni bir bakış açısı getireceğini diliyoruz.
Bu yazıyı okuyan herkes, ‘El Yordamıyla’ adlı sergimize davetlidir.
Teşekkür notu, Olcay Aşçı:
Fikirlerimi özgür bırakmamı sağlayan ve 3 boyutlu dünyamı dışarıya açan değerli hocam Funda Altın’a, çalışma ortamı ve diğer destekleri için Ordu Üniversitesine, bir araya gelmemize olanak sağlayan Vali Yardımcımız Mehmet Erhan Türker’e, Akkuş Belediye Başkanı İsa Demirci’ye, beraber yaptığımız keyifli yolculuklar için Burhan Demirci’ye ve emeği geçen tüm diğer personele sonsuz teşekkürler…
Teşekkür notu, Funda Altın:
Azmi, merakı ve hevesi ile her tür rehberliği hak eden Olcay başta olmak üzere, bir araya gelmemizi sağlayan Vali Yardımcımız Mehmet Erhan Türker’e ve maddi, manevi destekleri dolayısıyla Akkuş Belediye Başkanı İsa Demirci’ye, Olcay’ın keyifli Akkuş-Ordu seyahatleri yapmasını sağlayan Burhan Demirci’ye, emeği geçen tüm personele sağlamış olduları ortam ve desteklerinden ötürü Ordü Üniversitesi’ne ve Olcay’ı mükemmel bir birey olarak yetiştiren ailesine sonsuz teşekkürler…
“Dokunduğumza mı inanalım, yoksa gördüümüze mi” için 0 yanıt
Merhaba , ben Mehmet aşcı, olcayın kuzeni olarak ilk olarak ondan gurur duyduğumu belirtmek isterim . Bundan 15 yıl önce bir hayatı parmaklarının ucuyla tanımaya çalışan birinin nasıl olur da bugünkü teknolojiden uzak eski bir telefonu kullandığı gün bu çocuğun körelmemesi gerektiğini , hayatının sadece küçük bir köy odasında sınırlı kalmaması gerektiğini fark ettiğimiz gün aslında ailesi olarak onun için ne kadar da önemli bir karar verdiğimizi Daha da iyi anlıyorum . Olcayın küçük yaşlardan beri beklenilmeyen bu başarısı ( ailemizde biz ona Olcay bey deriz) bizi her zaman mutlu etmiş ve biZe gurur vermiştir. Şimdi neden ona emsallerinin topla oyuncaklarla oynadığı o dönemde biz ona Olcay bey dediğimizi burdan bu çocuğun başarısını eskiden beri görmezden gelen büyüklerine bu küçük beyin başarısını ve azmini hatırlatmak isterim . Olcayın abisi olarak onun bu başarısını kutlar onun bu azminin , gücünün hiç bir zaman kırılmamasını dilerim . Ufkunun daima geniş hayallerinin daima vazgeçilmez ve hayallerine ulaşman adına göstermiş oldugun bu direncin daim olması adına başarılarının devamını dilerim . Bu başarına ortak olan başta funda hocamıza ve vesile olan herkese çok teşekkür ederim . Ben Abin olarak daima yanında olduğumu belirtmek isterim . Başarılarının da bununla sınırlı kalmamasını dilerim .
Her projende göstermiş olduğun azme ve sabıra hayran kaldığım kardeşim.
Yine bir güzel projeye imza atmışsın.
Seni tanıyor olmaktan dolayı mutluyum.
Ama en çokta seni hakkıyla tanıyamamaktan ötürü çok üzgünüm.
Seni tebrik ediyorum, cani gönülden kutluyorum Olcay’ım.